18 Mart 2016 Cuma

Doğu Karadeniz Arkeolojisinin Keşfi

Eski çağlardan buyana birçok topluluk Doğu Karadeniz bölgesine yağma ya da sığınma amacıyla gelip yerleşmiştir. Yeni gelen topluluklar öncekilere üstünlük sağladıklarında zorunlu nüfus hareketlerine neden olmuş, yerli halk kendilerini güvende hissedebilecekleri, yüksek dağlık veya derin vadilere çekilmek suretiyle varlıklarını devam ettirebilmiştir. Kaçmaya zaman bulamayan kitleler veya yeni iskân alanı bulamayanlar büyük oranda asimile edilmişler, yeni gelen güçlü halka kaynaşarak daha da güçlenmesine katkıda bulunmuşlardır. Romanın bölgeye hâkim olmasıyla yeni yerleşmeler ve nüfus içten veya dıştan gelen kavimlerin göç hareketleri sonucu değil İmparatorluğun uyguladığı doğu sınırlarını emniyet altına alma politikalarına göre şekillenmeye başlamıştır. Bir yandan Roma'nın hâkimiyetini sağlamak için sürdürülen askeri harekât ile diğer yandan doğudan İran ve Karadeniz'in kuzeyindeki Got ve Hun gibi kavimlerin akınlarından korunmasına yönelik faaliyetler bölgenin nüfus yapısında değişikliklere, asırlar boyu süren çekişme alanı içinde olması ise tahribatlara neden olmuş, Roma ile İran'ın asırlar süren rekabetiyle bölgedeki istikrar tamamen kaybolmuştur. Bu gün Doğu Karadeniz bölgesindeki birbirini takip eden çok sayıda ki garnizon kale o günlerin hatırası olarak bugüne şahitlik etmektedir.

Doğu Karadeniz'in eski halklarıyla ilgili en eski bilgileri Karyalı Skylax, Arrianus, Heredot, Strabon ve Ksenophon’dan öğrenebilmekteyiz. Bölge halkı ve sosyal yaşamları ile ilgili verdikleri bilgilerde hemen tüm seyyahlarca abartıya kaçıldığı muhakkaktır. Karyalı Skylax Yunan denizcisi ve coğrafyacısı olup Pers hükümdarı I.dara tarafından İndus nehrinin bir kısmını keşfetmekle görevlendirilmiş, adını taşıyan Periplus' u (deniz seyahati) MÖ.508 de kaleme almıştır. Flavinus Arrianus (M.S. 95–175) Yunan tarihçi ve filozof olup Roma imparatoru Hadrianus tarafından Kapadokya valiliğine atanmış, Karadeniz sahilleri hakkında bilgi veren ve bir bölümü imparatora yazdığı raporlardan oluşan Periplus'u kaleme almıştır. Ksenophon Atinalı filozof ve tarihçi olup Anabasis (Sefer) adlı eseri, Heredot kendi adıyla anılan tarih kitabını, Amasyalı Strabon Anadolu Coğrafyasını kaleme alarak bölgenin tanıtılması konusunda ki temel kaynakları oluşturmuşlardır.

Skylax'a göre Rize çevresinde batıda Bechireler, Çayeli bölgesinden doğuya, Pazar bölgesi ve Furtuna deresine kadar olan bölgede Ekekheirieler, Ardeşen, Arhavi, Hopa bölgesinde Byzerler ve Byzerlerin doğusunda, Batum bölgesinde de Kolkhlar oturmaktaydı.

Bechire bölgesinde Bechire limanı ve Bechire şehri (Rize) vardı. Ekekheirielerin bölgesinde ise Pazar bölgesinde Odeinus ve Limne şehri vardı. Odeinus’a adını veren Odena halkı Kafkas menşeli idi. Skylax Bechirelerin batısında oturan halkı Macrokephalesler olarak tanımlamaktadır ki bu halk Ksenpohon'un Makronlarıdır. Trabzon’un Macrokephaleslerin bölgesinde bir şehir olduğundan bahisle bunların batısındaki halkı Mossynoikler olarak bildirmektedir. Skylax’tan bir asır sonra Ksenophon 'un Trabzon civarında oturan halkı Kolkhlar olarak adlandırması nüfus hareketlerini ve halkların kaynaşmasını göstermesi açısından önemlidir. Skylax’ın Mossynoikler 'in memleketini Zephiros limanı ile Giresun /Ares adasının bulunduğu bölge olarak tanımlar.

Bölge hakkında bilgi veren bir diğer Periplus'da MS.131–132 yıllarına tarihlenen Arrianus Periplus’udur. Arrianus Solaklı deresinin doğusundan Furtuna deresine kadar olan bölgenin Machelonlar ve Henoikler tarafından iskân edildiğini belirtir. Bölgenin batısında Machelonlar, doğusunda ise birçok aşiretten meydana gelen Henoikler bulunmaktadır. Henoiklerin doğusunda Zydritler ve onların kuzeyinde Lazlar bulunuyordu. Henoiklerin arkasında Hazar denizi sahillerine kadar olan bölgede oturan halkın at eti ile beslendiğini bildirmektedir.

Ksenophon ( MÖ.430–355 ),Anabasis (Sefer) adlı eserinde Pers İmparatorluğunun Batı Anadolu Valisi Kyros’un, babası II. Dara’nın ölümünden sonra tahta çıkan kardeşi II. Atrakserkes’e isyan ederek bir ordu toplayıp M.Ö. 401 de Sardes'ten yola çıkarak Anadolu'yu geçip Babil yakınlarındaki Kunaksa'da Pers İmparatorluk ordusuna yenilmesi ve Kyros'un öldürülmesinden sonra başıboş kalan On bin kadar Helen paralı askerin ülkelerine dönüş hikâyesini anlatmaktadır.

Kunaksa yenilgisinden sonra ülkelerine dönmek üzere yola çıkan Helen askerlerinin komutanları yolda öldürüldüğü için aralarında seçtikleri komutanlarla birlikte orduyu yöneten Ksenophon kayda aldığı İran Seferi notlarında ordunun başından geçen önemli olayların yanı sıra geçtiği bölgelerde yaşayan halklar konusunda da bilgi vermektedir.

Ksenophon Bayburt Ovasında İskitlerin memleketine girerek, şehri yağmadan kurtardığı için yöneticisinin çok akıllı olduğunu ifade ettiği Gymnias'a ulaştıklarını ve buranın rastladığı ilk şehir olduğunu bildirir. Yönetici onlara verdiği kılavuzla beş günde denizi görebilecekleri yere götüreceklerini söyleyerek kısa sürede kendi topraklarından çıkmalarını sağlamıştır. İskit Kılavuz yolu uzatarak orduyu Soğanlı dağlarına çıkarmış, bu dağların tepeleri ve kuzey yamaçlarında yaşayan düşmanlarının yaşadığı bölgeden geçirtmek suretiyle köylerini yağmalatmıştır. Denizin görüldüğü Thekes (Madur) dağına ulaştıktan sonra ertesi gün İskitlerin memleketini Makronların memleketinden ayıran ırmağa (Karadere) ulaşılmıştır. Eski Çağın ünlü coğrafyacısı Amasyalı Strabon (MÖ.64-MS 21) Geographica adlı eserinde Trabzon'un üst tarafında doğudan batıya doğru Moskhia dağları, Skydises/İskit dağı Samsun bölgesine kadar uzanan Paryados dağlarından bahseder. İskit dağı Maçka'nın güneydoğusunda yükselen Kolat dağlarıdır.

Demirkapı köyünün güneyindeki Homeze yaylası yolu üzerinde yer alan Tekneler mevkiindeki kalıntılar o günlerden günümüze ulaşan yerleşme izleri olarak değerlendirilebilir. Devasal blok taşlar, firizler, çokgen formda yontulmuş sütunlarla geniş bir alana yayılmış olan kalıntılar yoğun ve kontrolsüz bitki dokusu altında kalmış olup bir bölümü hala görülebilmektedir. Geniş ve düzgün bir hat çizen ve zamanında oldukça işlek bir ticari kervan yolu olduğu gözlenen yol üzerindeki devasal yerleşmenin detaylı incelemeler sonucu adının da ortaya çıkabileceği ifade edilebilir. Yazıları yosunlar ve yağışlar nedeniyle silinme aşamasına gelmiş taşların incelenmesi neticesi yerleşmenin ve dolayısı ile kuruluş ve yıkılışı arasındaki tarihsel süreçte ortaya çıkacaktır. Büyük blok taşların harç kullanılmadan birbirine geçirilmek suretiyle birleştirildiği, taş boyutlarının ise oldukça büyük olmalarından korunaklı bir kent-köy ortamı sağladığı anlaşılmaktadır. Taşların altında kalan yerleşmeye ait seramik vb. buluntuların ele geçmemesi yaşananlar ve bölge halkının kültür-sanatı hakkında daha detaylı bir bilgi edinmeyi engellemektedir.

Tekneler mevkiinde yer alıp sahil-iç bölgeler arası ticaret ağının önemli bir güzergâhında olup zengin bir yerleşme olduğu şüphe götürmeyen kentin Ksenophon ve ordusunun yağma hedefi içinde kalması kaçınılmazdır. Ksenophon ve On Binlerin geçiş yolunun bölge halkı tarafından Homeze yaylasına ve Yusuf Eline gidişte hala kullanılmakta olan bu yol olması muhtemeldir.

Heredot Pers imparatorluğunun 19.satraplık bölgesindeki halklar arsında saydığı Moskhiler'i MÖ.480 de Yunanistan üzerine sefere çıkan Pers imparatoru Kserkes'in ordusunda bölgenin diğer halklarıyla birlikte, ağaçtan yapılmış başlıklar, kalkan ve ucu sivri saplı mızraklarla donatılmış olarak bulunduklarını kaydetmektedir. Ksenophon'un bu halktan söz etmemesinin nedeni halkların isimlerinin anıldıkları adlarla değil kendi koydukları isimlerle anılması ya da Ksenophon'un geçtiği bölgelerde bu halkla karşılaşılmaması olabilir. Strabon'un yukarı Kolkhis bölgesindeki Moskhia dağlarından bahsetmesinden hareket ederek onları Doğu Karadeniz dağlarının güneyi ve Bayburt'un doğusuna düşen bölgenin halkı olarak tanımlayabiliriz.

Strabon, MÖ.400 de bu bölgeden geçen Ksenophon'un Mosynekler dediği halkın Heptakomentler olduğunu bildirir. Strabon Trabzon'un güneydoğusunda Heptakomentler tarafından işgal edilmiş Moskhia dağları, bu dağlarla birleşen İskit dağı ve Trabzon'un batısından Samsun'a kadar uzanan bölgeyi meydana getiren Paryadros dağlarında yaşayan insanların tamamıyla vahşi fakat Heptakomentlerin daha da kötü olduğunu ifade etmektedir. Mossyn denilen ahşap kulelerde yaşayan bu insanlar daha eski devirlerde Mosynekler olarak adlandırılmıştır. Vahşi hayvan eti ve ceviz yiyerek yaşarlar, kulelerinden atlayarak yolculara saldırırlar. Heptakomentler Romalı komutan Pompeidus'un ordusu dağlık ülkeden geçerken ağaç sürgünlerinden elde edilen deli balı kâselerle yol üzerine bırakmışlar ve askerler bunu yiyip de bilinçlerini kaybedince onlara saldırarak üç Roma bölüğünü yok etmişlerdir. Bölgenin Anzer balı ününü hala korumaktadır. Strabon Roma birliklerin hangi yolu izlerken saldırıya uğradığı konusunda bilgi vermez ancak olay Pompeidus’un Kırım’a geçen Pontos Kralı VI. Mithridates’i (MÖ.121–63) yakalamak için yaptığı takip esnasında gerçekleşmiş olabilir. Birliklerin bölgeden geçiş yolu hakkında net bilgi olmayıp Ovit Dağı geçidi araştırmacılarca kabul görmekle birlikte Demirkapı köyü,Tekneler mevkiindeki kervan yolunun bu geçişe sahne olan mevki olma ihtimali kuvvetlidir.Geniş bir alana yayılan kent kalıntısı bölgede büyük olayların yaşandığının habercisidir.Bu gün Erzurum karayolu olarak kullanılan ve Demir Kapı Köyüne uzak mesafede olmayan Ovit geçidi adını bölgede yaygın olan Arı'dan almıştır.Coğrafyada çok sayıda yabani arı petekleri olması Arı Dağı anlamındaki Ovit Dağı adının kullanılmasına neden olmuştur.Heptakomentlerin Romalı askerleri saf dışı etmek için yolların üzerine bıraktıkları balın ilk çağlarda bölgede doğal olarak bulunan,1960'lı yıllara kadar yaygın olarak tarımı yapılan ve tarih boyunca bölgedeki tekstil sanayini temelini teşkil etmiş olan kendir bitkisinden arılarca alınan polenlerle yapılan balın bal tutmasına yol açtığı bilinmektedir.Strabon'un verdiği bilgiler ışığında Heptakomentlerin Trabzon'un doğusunda,Rize'nin güneyinde kalan Moskhia dağları üzerinde bugün İkizdere bölgesinde yaşadıklarını söylenebilir.Bölge de bakır,demir ve mermer yatakları olup önceden işletildikleri bilinir ayrıca termal maden suyu yatakları da mevcuttur.

Dağlık Doğu Karadeniz yerleşmelerinin tarıma elverişli olmayan derin vadileri, sık ormanları, sayısı bir hayli fazla olan dereleri, bol yağışı ve dik yamaçları nedeniyle insan yaşamını zorlaştırıcı birçok unsuru bir arada bulundurur. Bu nedenle sık sık yağmacı ve sığınmacıların baskılarına maruz kalır. Nüfus hareketi barış-savaş-ekonomik etkenler doğrultusunda süreklilik gösterir. Otokton olarak kabul edilebilecek grupların kültürlerinde paralellik görülür ve bu kültürün köklü bir geçmişe sahip olduğu Dikkaya Kalkolitik-Tunç? Demir çağı yerleşmeleri ve Hisarcık köyü Kale-i Bala çevresindeki Tunç-Demir Çağı arkeolojik verileriyle desteklenmektedir. Adlarına genellikle M.Ö.6.yüzyıl kaynaklarından itibaren gördüğümüz kavimlerin yaşamlarındaki benzerlikler nedeniyle hem isim hem de yayılım alanları konusunda çelişkiler ortaya çıkmaktadır. Bu çelişkiler antik çağ yazarlarının da dikkatinden kaçmamıştır ve bunu en açık ifade eden de Coğrafyacı Strabon'dur. Amasya'lı Antik Çağ Yazarı Strabon eski yazar ve seyyahların bölge halklarına kendilerini andıkları isimlerden başka isimler vermesini ''bu isimler Hellanikos ve Heredotos ve Eudeksos tarafından bize zorla kabul ettirilmiş '' şeklinde açıklamaktadır. Ksenophon Giresun'un batısında yaşayan halkı ağaçtan yapılmış evlerde oturdukları için Mossynoik olarak tanımlarken kendisi Rize'nin güneyine düşen dağlarda yaşayan halkın ahşap evlerde oturdukları içi eskiden Mossynoik olarak adlandırılan halk olduğunu düşünmüştür ve hala Karadeniz halkı çoğunlukla iklim ve bitki örtüsüyle ilişkili olarak ahşap evlerde oturmaktadır. Karadeniz bölgesi ahşap evleri, ahşap sergenleri ve ahşap Camileriyle hala Sanat Tarihinin en özgün örneklerinin yaşandığı ve yaşatıldığı bölge olarak önceliğini korumaktadır. İlkçağ yazarlarının bölgenin coğrafi şartlarından ötürü bölgeyi ve yaşayan halkları yakından tanımaları mümkün olmadığından duyumlarla yapılan aktarımlara da yer verdikleri düşünülebilir. Trabzon'un güneydoğusunda yer alan Moskhia dağlarının üzerinde yaşayan bu halka verilen Heptakomentler adı ''Yedi köylüler '' anlamında olup Demir Kapı köyünde tespit edilen yerleşme bu yedi köyden birisi olabilir. Çünkü Demir Kapıya yakın mesafedeki İkizdere ilçesinin bulunduğu bölgenin Osmanlı kayıtlarında da Yedi köyler anlamına gelen Kuray-i seba olarak anıldığı bilinmektedir.

Karadeniz'de Heptokomentler dışında Makronlar, Kolklar, Driller, Mossynoikler, Khalybler, Tibarenler bulunmaktadır.
        
Makronlardan Ksenophon, Heredot, Skylax ve Strabon bahseder. Pers imparatorluğunun 19.satraplık bölgesinde yaşadıkları ve vergi ödedikleri bilinir. Heredot Makronların sünnet olma adetlerinden bahseder. Heredot MÖ.480 de Pers kralı Kserkes komutasındaki Yunanistan seferine çıkan İran ordusunda bulunan birlikler arasında Makron askerlerini de sayar. Bu seferden 80 yıl sonra (M.Ö.401) Ksenophon Makronlar ülkesine girerken sağ tarafda (polut dağı) dik yamaç, solda ise aşılması gereken sınır ırmağından ve Makronlarla Helenler arasında mızrak alınıp verilmesiyle sağlanan antlaşma ile onları Kolkhların sınırına kadar götürmelerinden bahseder. Strabon ise Trabzon dağlarında yaşayan Sanni-Tzan-Canların eskiçağlarda Makronlar adıyla anılan halk olduğundan bahseder. Makronlar Of-Yomra arası sahil ve vadilerde yaşamış olup doğuda sınırları İyidere' ye kadar uzanmaktadır. Hayvancılık ve tarımla uğraştıkları, yün ya da kıldan yapma elbiseler giydikleri, örme kalkan ve mızraklarla silahlandıkları ve ticaret yaptıkları bilinmektedir.

M.Ö.8. yüzyılda Urartu kaynaklarında Kolheti devletinden bahsedilmektedir. Heredot MÖ.488 de Perslerin Yunan ve İskit seferi sırasında Pers müttefikleri arasında Kolkhlardan bahsetmektedir. Ksenophon MÖ.400 lerde geçtiği Trabzon ve çevresinden bahsederken buraların Kolkhların memleketi olduğunu bildirmektedir ve Trabzon yakınında 30 gün konaklayan On Binlerin 30 gün boyunca Kolkların memleketini yağmaladıklarından bahseder. Yunanlılardan çok önce ticaret amacıyla Karadeniz’e gelen Ak Denizli tacirlerden Fenikelilerin Kolkhis'lilerden kırmızı boya, kurşun, kehribar, balık, el sanatları ürünleri aldıkları MÖ.7.yy.dan sonra Kolheti kültürünün İskit kültürüyle etkileşime girdiği arkeolojik verilerdeki paralelliklerden anlaşılmaktadır. Kendir bitkisinden elde ettikleri keten kumaş ve bezlerle eski çağların önemli tekstilcilerinden oldukları bilinmektedir. Bu gün hala değerini koruyan Rize Bezi ve Samsun İkiztepe höyüğündeki tunç çağının çok sayıdaki dokuma tezgâhı atölyesi Karadeniz dokumacılığının dünü ve bugünü konusuna ışık tutacak yeterli metaya sahiptir.

Heredot, Kolkların Mısırlılar ve Ethiopialılar gibi sünnet olduklarını belirterek yaşayış ve dillerindeki benzerlikten yola çıkarak Mısır kökenli olduklarını söyler. Ağaçtan yapılmış başlıklar, tabaklanmamış deriden yapılmış kalkan, kısa mızrak, eğri kılıç ile donanmış olarak Kserkes'in ordusunda Yunanistan seferine katılmışlardır.19.satraplık bölgesi halkları ile birlikte Pers imparatorluğuna vergi ödemektedirler. Arrianus Of nehrinin Kolkların memleketi ile Tzanlar /Sanniler/Canların memleketi arasında sınır teşkil ettiğini yazar. Arrianus’un periplosunda Of-Solaklı deresinin doğusunda kalan toprakların Kolkların ülkesi olarak belirtmesi, MÖ.400 de Trabzon'a ulaşan Ksenophon'un ise Trabzon ve Giresun'u Kolkların memleketi olarak tanımlaması aradan geçen beş asır içinde Kolkların doğuya doğru çekilmek zorunda kaldığını göstermektedir.

Roma imparatorluğunun Kapadokya valisi Arrianus ''Ksenophon'un çok savaşçı ve Trabzon'luların düşmanı diye tabir ettiği Driller bence Tzannilerdir '' demektedir. Silahlarla donatılmış yerlerde yaşıyorlar ve kralsız bir halk olarak Romalılara haraç veriyorlar. Driller, Canlar ve Makronlar aynı topluluk olabilir. Doğu sınırları İyidere'ye kadar uzanmaktadır. Dağlık, yolsuz bölgede yaşayan Diriller On binlerle savaşırlar ve bölgenin en savaşçı halkıdırlar. Savaşçılar örme kalkan, mızrak. Dizlikler, Paphlagonya tolgaları kullanmaktadırlar. Roma ve Bizans dönemi kaynaklarında da Driller Trabzon'un güneyindeki dağlarda yaşayan ve Trabzonlulara amansız düşman bir halk olarak geçer.

Mossyn denilen ağaçtan yapılmış ev ve kulübelere oturdukları için Mossynoikler olarak adlandırılan halk Giresun’un batısındaki topraklarda yaşıyorlardı. Krallıkla yönetilen bu halk doğu-batı olarak iye bölünmüş olup birbirlerine düşmandırlar. Heredot’a göre 19.Pers satraplık bölgesinde olup Yunanistan seferine katılmışlardı. Ksenophonun verdiği bilgiye göre Balıkçıdırlar. Müstahkem mevkilerle korunan 10–12 k.m. mesafe aralığıyla şehirleri vardı. Eski kaynaklarda madencilikle ünlü oldukları belirtilen Khalyblerin Mossynoiklerin uyruğunda olduğundan bahsedilir. Bakır, sarı, pirinç gibi madenleri işlemektedirler.

Heredot İran - Yunan savaşlarında İran tarafında sefere katılan Khalyblerin savaşçılarının öküz köselesinden yapılma kalkanlar ve kurt avlamakta kullanılan çeşitten ikişer mızrak taşıdıklarından bahseder. Başlarını pirinçten metal tolgalar korumaktadır ve tolganın üzerine de yine pirinçten öküz boynuzları takıp, kulaklarına şerit bağlar sardıkları yine Heredot tarafından bildirilmektedir. Ksenophon Anabasis'de Giresun ve Ordu arasındaki dağlık bölgede yaşayıp Mossynoiklere bağlı olan Khalybler’in demir madenciliğinde ilerlediklerinden bahseder. Savaş kuşamlarıyla On Binlerin dönüşünde Helenleri uğraştırdıkları da anlaşılmaktadır. Ksenophon Zırhları ketendendi ve karınlarına kadar iniyordu. Zırhlarının etekleri sıkı bükülmüş iplerden yapılmıştı. Dizlik ve tulga taşıyorlardı. Kemerlerinde hemen hemen lakonia kılıçları büyüklüğünde bir harp bıçağı sokulu idi. Düşmanları kendilerini görebilirse türkü söylüyorlar ve dans ediyorlardı. On beş kol uzunluğunda ve tek uçlu birer mızrakları vardı. Kasabalarında bekliyorlardı ve Helenler geçince hemen arkalarına düşüyor, boyuna dövüşüyorlardı. Müstahkem yerlerde oturuyorlardı. İç kesimlerde demirciyken sahile yakın yerlerde çelik yaparak bunu Yunanlılara da öğreten Khalybler'dir diye bildirmektedir. Yunanlılara demir-çelik işleme sanatını öğreten Khalybler İskit veya onlardan önce bölgeye gelmiş Kimmer boylarından olabilir. Demircilik ve çelikle uğraşmaları Orta Asya Ata yadigârı madenciliğimiz ve maden sanatımızı, savaş türküleri söylemeleri ise Mehteri hatırlatmakta olan Khalybler' le ilgili kapsamlı araştırma yapılması faydalı olacaktır.        
     
Heredot'un, Pers imparatorluğunun 19.satraplık bölgesinde yaşayıp Yunanistan seferine katıldıklarını belirttiği Tibarenler daha sonra Amasya-Kastamonu-Sinop bölgesinde kurulmuş olan Pontos devletine katılacak, Anadolu'yu Roma işgaline karşı ayaklandıran Pontos kralı Mithridates? Romalı Pompedius mücadelesinde Roma ordusunu epeyce uğraştıracaktır.

Kunaksa yenilgisinden dönerken bölgeden geçen Helen paralı askerlerinden oluşan On Binlerin Makronların, Kolkhların ve Mossynoiklerin ülkesinden geçerken tercümanlar vasıtasıyla anlaşmalarından Helen kolonistlerin dillerinin ve dinlerinin henüz yayılmadığı anlaşılmaktadır. Roma döneminde sınır güvenliği sağlama amaçlı iskân politikası ve takip eden yıllarda bölgede Hiristiyanlığın yayılarak Yunancanın Bizans'ın resmi dili haline gelmesi, henüz Müslüman olmamış Kuman Türklerinin askeri desteğiyle Trabzon'da devlet kuran Komnenos hanedanının faaliyetleri bölge otokton halkları üzerinde süreklilik gösteren bir baskı oluşturmuştur. Kilisenin getirdiği din ve mahalli etkili dil Rumlaşma-Romalılaşma sürecini hızlandırmış, otokton halklar zaman içinde kendi dil ve kültüründen uzaklaşıp asimile olarak öz kimliklerini yitirmiştir.

*Emine YILMAZ-Müze Araştırmacısı – SAMSUN 2010
( Yazı Rize Müze Müdürü iken - Kasım 2007 de hazırlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder